Kusursuz Fırtına

Ben Esra telefonda seni boşaltmamı ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Ass

Kusursuz Fırtına
Boston maçının ilk yarısının bitmesine az kalmıştı ve günün dördüncü saatini 15 dakika geçiyordu. Bütün gün evde oturduğum için uyku halim hala geçmemişti ancak uykuya dalmak imkansızdı. Bu maçı büyük ihtimalle bitirecek ve ertesi gün öğlene kadar uyuyacaktım. Bir süredir hayatım bu rutinde ilerliyordu. Okulu bitireli henüz fazla olmamıştı. Tek tük önüme çıkan iş fırsatlarını değerlendirme çalışmalarım şimdiye kadar sonuç vermemişti. Esasında iş bulmak için yanıp tutuştuğum da söylenemezdi, arada bir ailemden aldığım destek ve kısa zamanlı girip çıktığım işler kendi başıma yaşamama yetiyordu. Sevdiğim bir şehirde kendi halimde takılıyordum. Son ilişkimin üzerinden kayda değer bir süre geçmişti ve kendimi yeniden ciddi bir ilişkiye hazır istemiyordum.

Maç bitmiş benim de uykum gelmişti. Instagram’da son stalk’ları da yaptıktan sonra
gözlerimi kapattım ve uykuya daldım. Ertesi gün öğlene doğru ağzımdaki ekşi tat
ve tıkalı bir burunla uyandım. İnsanın uyanmak için sebebi olmaması gerçekten
yorucu bir durum. Yatakta doğrulmadan telefonumu aldım ve günlük twitter ve
instagram güncellemeleriyle güne başladım. Havaların da ısınmasıyla beraber
instagram listemdeki dişi bireylerin fotoğraflarının çekicilik katsayısı
geometrik olarak artmıştı. Bu artışın benim pantolonumun önünde de hacimsel bir
artışa sebep olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Bir şekilde yataktan kalkıp bir şeyler yedim, iki gündür evden çıkmamıştım ve artık
vücudum garip tepkiler vermeye başlamıştı. Duş alıp evden çıktım, havanın güzel
olmasını da fırsat bilerek uzunca bir yürüyüş yaptım. En sevdiğim bara gittim
ve ayın fırsat ürünü sangria’dan bir kadeh ısmarlayıp etraftakileri süzmeye
başladım. Henüz oturalı 10 dakika kadar olmuştu ki arayan çocukluk arkadaşım
Cansu’ydu.

Çocukluk arkadaşım demem de Türkiye’de internetin yeni yaygınlaştığı yıllarda MSN’de
tanıştığımızda yaşlarımızın 13-14 olmasından dolayı. Birbirimizi yüz yüze ilk
gördüğümüzde arkadaşlığımızın beşinci yılındaydık. Yıllar ilerledikçe
büyümemize rağmen aramızdaki bağ kopmamış tam tersi daha da sağlamlaşmıştı.
Yıllar boyunca ikimizin ailelerle, arkadaşlarla, sevgililerle ve hayatın
kendisiyle bütün sorunlarımızda birbirimizin destekçisi olmuştuk. Artık
arkadaşlığımızın 13. yılındaydık ve artık olgun birer birey olarak
hayatlarımıza devam ediyorduk. Bunu söylerken ben de kendime pek inanmadım
ancak Cansu benden daha iyi durumdaydı, en azından çalışmakta olduğu bir işi ve
uzun süredir dengeli bir ilişki yürüttüğü bir erkek arkadaşı vardı.

Telefonu açtım, karşımda her zamanki canlı sesiyle Cansu’yu beklerken biraz durgun bir Cansu’yla karşılaştım. Kısa bir durum güncellemesinin ardından ufak ufak bu uzun görüşmeme serisinde neler yaşadığımıza dair alışverişlerde bulunduk. Benim açımdan pek anlatacak bir şey yoktu, ondan önceki ay nasıl geçmişse bu ay da öyle geçmişti. Hayata dair genel çabalarımdan bahsedip topu Cansu’ya atma derdindeydim. Nitekim başarılı da oldum ve Cansu anlatmaya başladı.

“Onur’dan ayrıldım.”

Cansu’yu işi düşünce arayan biri olarak tanımlayamam ancak bu seferki aramanın nedeninin manevi destek olduğu açıktı. Anlattı da anlattı… Nasıl bir hayal kırıklığı içinde olduğunu, evlenmeye ve düzenli bir hayata bu kadar yaklaşmışken aniden görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasının yarattığı şaşkınlığı. İyi bir dinleyici olduğum için onu kesmeden, ilgilendiğimi de sıklıkla hissettirerek konuşmasının bitmesini bekledim.

Konuşmasını bitirdiğinde ona teklif edecek tek bir şeyim vardı. Yanıma gelmesini biraz kafasını dağıtmanın ona iyi geleceğini söyledim. Biraz düşündü, muhtemelen ne kadar para harcayacağını hesapladı ve kabul etti. Onu daha önce de evimde ağırlamıştım. Bu nedenle tereddüt etmesini beklemiyordum. Hemen ufak bir tarih ayarlaması yaptık ve iki gün sonrasına bilet almasını kararlaştırdık.

Konuşmamız bittikten sonra elimdeki sangria bardağına baktım. Beşte biri kalmıştı. Etrafıma baktım, bir bardak daha içip yürümek için fırsat kollamaya değecek bir kadın var mı diye. Sonunda buna gerek olmadığına karar verip eve döndüm.

* *

Sabah saat 10 gibi uyandım ve hemen telefonumu kontrol ettim. Tam da kararlaştırdığımız gibi gece otobüse binmiş, molalarda bana mesaj atarak nerede olduğunu bildirmişti. Tahminlerime göre 1 saat sonra otogarda olacaktı. Eğer acele etmezsem onu karşılamak için geç kalabilirdim. Hemen hazırlanıp evden çıktım. Çıkarken de tekrar mesaj atıp nerede olduğunu sordum. Şehir girişindeki polis kontrol noktasında olduğunu söyleyince hah rahat rahat yetişirim diye düşündüm ve adımlarımı normalleştirerek otobüs durağına gidip otogara giden otobüslerden birine bindim.

Otogarda kısa bir bekleyişin ardından otobüsü yanaştı ve filmli camların arkasından eşyalarını toparlamaya çalışan Cansu’yu gördüm. Otobüsten indi, tek bir sırt çantasıyla gelmişti. Birbirimize kocaman sarılıp nasılsın, yolculuk nasıldı gibi soruları da geride bırakarak dönüş otobüsümüze doğru yola koyulduk.

Yolda eşyalarının az olmasını da hesaba katarak eve geçmeden önce Merkez’de kahvaltı etmeye karar verdik. Bu ihtimali önceden düşünerek güzel bir kahvaltı noktası belirlemiştim. Şehre açılalı henüz bir sene civarı olan bu mekanın kahvaltıları eski sevgilimle favorilerimizdendi.

Mekana geçtiğimizde bizi uzun süredir orada çalışan Deniz karşıladı. Aslında onunla tanışmıyorduk ancak orada o kadar çok takılmıştık ki birbirimize aşina hale gelmiştik. Bize güzel bir masa ayarlayıp siparişlerimizi de aldıktan sonra yanımızdan ayrıldı.

Ziyareti kararlaştırırken detaylara çok takılmamıştık bu nedenle Cansu’nun ne kadar benimle kalacağını bilmiyordum. Misafire gelir gelmez ne kadar kalacağını sormak kabalıktı ancak küçük bir çanta getirmesinden bu ziyaretin çok uzun olmayacağını düşünmüştüm. Konuşmaya başladıkça bu fikrim değişti çünkü Cansu’nun ilk konuşmamızda bana anlatmayı unuttuğu bir şey vardı. İşinden de ayrılmıştı. Bu da beraber geçireceğimiz vaktin daha fazla olacağı anlamına geliyordu.

Kahvaltımızı beklerken yine öteden beriden muhabbet etmeye koyulduk. Cansu’yla arkadaşlığımızın özü buydu aslında. Son telefon görüşmemizin üstünden bir ay geçmesi yada son yüz yüze görüşmemizin üstünden bir seneden fazla geçmesi bir anlam ifade etmiyordu kaldığımız yerden devam edebiliyorduk.

Kahvaltıdan sonra eve geçtik, üzerimizi değiştirip öğle sıcağı geçene kadar evde pineklemeye başladık. Öğleden sonrası için plan belliydi. Hava sıcak, deniz ise serin. Biraz uyuklayıp vakit gelince hazırlandık ve plaja doğru yola koyulduk. Daha önceden de Cansu ile defalarca denize girdiğimiz için Cansu’nun bikiniyle nasıl göründüğünü biliyordum. Dahası o kadar uzun süredir tanışıyorduk ki Cansu’yla arkadaşlığımız neredeyse cinsiyetsizdi. Defalarca aynı odada uyumuş birbirimizle en özel sırlarımızı paylaşmıştık. İkimiz de bu rahatlığı hissettiğimiz için arkadaşlığımızın hiçbir zaman bozulmamasını da buna bağlıyordum. Tüm bunların yanı sıra Cansu’nun benim için çok ideal bir fiziği olduğunu da söylemeliyim. 1.63 boyunda 53-55 kilo aralığında gezen tam doğru yerlerde kıvrımları olan gayet seksi bir kadındı o. Memeleri de bu doğru noktalara yerleşmiş yağ birikimlerinden nasibini almıştı. Kumral saçları kocaman gözleri ve ifadesiz durduğunda ufak bir kalp gibi görünen dudakları vardı.

Plaja vardık her zamanki rahatlığımızla denizde yüzdük çıkıp bira içtik tekrar yüzdük tekrar bira içtik derken inanılmaz acıkmıştık. Toparlandık ve bir şeyler yemek için eve doğru yola çıktık. Yolda sipariş vermeye karar verdik ve bu sayede eve vardıktan 10 dakika sonra yemek kapımızdaydı. Karınlarımız da doyduğuna göre biraz dinlenebilirdik.

Saat biraz ilerleyince evde oturmanın iyi bir misafir ağırlama yöntemi olmadığına kanaat getirdim ve Cansu’yu dışarı çıkardım. Hem evime çok yakın hem de şehrin en iyi mekanları orada bulunduğu için yine Merkez’e gittik. Tabii ki yine en sevdiğim bara, Deniz’in çalıştığı bara gittik. Bizi bu kez Deniz karşılamadı çünkü o gün gündüz çalışmıştı. Bir masa bulup oturduk ve yine en sevdiğim içecek olan sangria içmeye başladık. Birlikte iki sürahi sangria içip muhabbet ettikten sonra ikimiz de yüzümüzde aptal bir gülümseme ve yanaklarımızda bir miktar kızarıklıklarla mekanın kapanmasını bekliyorduk çünkü ikimizin de kendi isteğimizle mekandan ayrılabilecek iradesi kalmamıştı.

Orada bulunduğumuz süre içinde dikkatimi çeken şey Cansu’nun ne kadar hızlı içtiğiydi. Belli ki bu geçe sarhoş olmaya gelmişti. Gündüz plajdan kalan iki bira da güzel bir temel atmıştı. Mekandan bir şekilde çıktıktan sonra kapının önünde konuşmaya başladık:

“-Ben biraz daha içmek istiyorum sanki ya.

-E içeriz o zaman

-Ne içcez

-Valla şu durumda en mantıklısı shot atmak

-Atalım. Nereye gidiyoruz?

-Gidiyoz işte gel sen.”

Cansu’yla tüm şehrin shot atmak için tercih ettiği bir bara girdik ve birer Jager söyledik. Onları da içtikten sonra gecenin yeni başladığını hissedebiliyordum. İçerideki müzikle birlikte ikimiz de dans etmeye başladık. Cansu’nun üniversite günlerinden clubberlık tecrübesi vardı fakat ben buralar için çok “cool” olduğum için bir Jager shot’a daha ihtiyaç duydum.

Ne kadar dans edip ne kadar içtiğimizi bilmiyorum. Cansu ayrılığın ve kaybettiği işinin acısını çıkarmak için içiyordu da ben ne sikime bu kadar içiyordum kesinlikle bilmiyorum. Önümüzü görmeyi zorlaştıracak kadar içtiğimize emin olduktan sonra mekandan çıktık ve eve doğru yol aldık.

Yolda ne konuştuğumuz da konuşabildiğimi de hatırlamıyorum ancak güç bela anahtarı buldum ve eve girdik. Planıma göre Cansu içeride benim yatağımda yatacak ben de salonda yatacaktım. Buna uygun olarak ben salona yöneldim Cansu da benim odama. Kıyafetimi çıkarıp yatağa girmek üzereyken Cansu’nun bana seslendiğini duydum arkamı döndüm onun da altına kısa bir şort üstüne de askılı bir bluz geçirdiğini gördüm. Yanıma geldi ve tekrar sohbet etmeye başladık.

“-Ben neyi yanlış yapıyorum?

-Bunu ben bilemem Cansu.

-Ha bir şeyi yanlış yaptığımdan eminsin yani?

-Ben öyle bişey demedim ki sadece bilmiyorum dedim.

-2000 senedir tanışıyoruz senin benim hakkımda bilmediğin hiçbir şey yok.

-Heaa

-Öyle tabii.

-Cansu hayatına o kadar çok kişi girip çıktı ki ne bileyim ya”

Bunu söylediğimde Cansu birden sessizleşti. Önüne bakmaya başladı ben de boş boş duvara bakıyordum.

“Bu kadar uzun süredir hayatımda olup hiç sevişmediğim tek erkek sensin” dedi.

Övdü mü sövdü mü anlayamadığım bu cümlenin üzerine pek bir şey diyemedim. Ayık kafayla düşündüğümde normal ben bunu değiştirmemiz gerektiğini söyler ve yürürdüm ancak o kadar sarhoştum ki hiçbir şey söyleyemedim.

Aradan ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum ama görüntü biraz netleştiğinde gördüğüm şey bugüne kadar neden yaşanmadığını hiç anlamadığım bir şeydi.

Cansu önümde diz çökmüş ellerini de şortuma uzatmış indirmeye çalışıyordu. Kalçamı hafif kaldırarak ona yardımcı oldum ve yarı sert aletimin ortaya çıkmasını sağladım. Çabucak aletimi ağzına aldı ve ileri geri hareket etmeye başladı. O kadar alkolün de etkisiyle işi biraz zor olacaktı.

Hayatına girip çıkan bir çok insanın da etkisiyle Cansu bu işte uzmanlaşmıştı sanki. Tempoyu harika ayarlıyor ve o muhteşem dolgun dudaklarını aletimin etrafına sarıyordu. Tişörtümü de çıkarıp tamamen çıplak kaldım. Cansu ise eline aldığı işin hakkını veriyor beni çıldırtıyordu. Koltukta biraz yukarı çıkıp onun da benimle gelmesini sağladım ve tişörtünü çıkardım. Altında sutyen yoktu ve yıllardır ister istemez bakmaktan kendimi alıkoyamadığım Cansu’nun memeleri karşımdaydı. Onlara hemen saldırmadım. Önce o güzel dudakları öpmem lazımdı. Cansu’yu altıma alıp dudaklarını sömürmeye başladım. O kadar dolgun ve tatlılardı ki bırakmak istemedim ama vücuduma dokunup duran memeler de hani bana hani bana der gibi ilgi bekliyordu. Boynuyla, omuzlarıyla sonra tekrar boynuyla ilgilendikten sonra memelerine sıra gelmişti. Cansu’nun uçları koyu pembe ve büyük memelerine önce ellerimle uzun süre masaj yaptım ve hissetmeye çalıştım. Ardından çoktan dikleşmiş olan uçlarını dilimle ufak ufak uyardıktan sonra tamamını ağzıma alıp sömürmeye başladım. Bir sağdaki bir soldaki derken ne kadar süre Cansu’nun memeleriyle ilgilendiğimi hatırlamıyorum. Daha aşağılara inip şortunu da çıkardıktan sonra Cansu’nun amının ne kadar ıslak olduğunu görüp hayrete düştüm. Demek ki yukarıda işimi doğru yapmıştım.

Kalkmaya hazırlanırken Cansu beni durdurup sordu;

-Nereye gidiyosun?

-Kondom almaya

-Gerek yok korunuyorum

Aldığım en güzel haberlerden biriydi. Tekrar üstüne çıkıp bacaklarının arasında yerimi aldım. Aletimi amna birkaç kez sürtüp Cansu’yu sabırsızlandırdıktan sorna yavaş yavaş o sıcacık deliğe girdim. Bu yeni keşif aletimi o kadar memnun etti ki neredeyse boşalacaktım ama bu keyfin bu kadar kısa sürmesine izin veremezdim. Biraz dayanıp Cansu’nun amına aletimi köklemem lazımdı. Yavaş yavaş hedefime ulaştım ve altımda kıvranan Cansu’nun vücudunu hissettim.

Tempoyu yavaşça artırıp kendimi en güçlü gördüğüm bölüme geçtim. Dizlerimin üzerinde yükselip Cansu’nun bacaklarını iyice ayırdıktan sonra sert ve hızla gidip gelmeye başladım. Cansu mutlaka daha önce bu kadar sert sikilmişti ama benim tarafımdan sikilmemişti. Bu hiç beklenmedik heyecan onu da etkilemişti ve aldığı zevki gizlemesi imkansızdı. Bu şekilde uzumca bir süre gidip geldikten sonra içtiğim onca içkinin etkisi ortaya çıktı ve yoruldum. Cansu’nun içinden çıkıp kendimi koltuğa attım ve ona üstüme gelmesini söyledim. Reddedecek değildi tabii ki. Ayakları yerde sırtı bana dönük olacak şekilde açtığım bacaklarımın arasına kendini yerleştirdi ve zıplamaya başladı. O her zıpladığında bir götünün bir lobuna şaplak atıyordum. Bir noktadan sonra iki lobu da kıp kırmızı olmuş ama Cansu durmamıştı. Götünün iki lobunu da bacaklarımda ve taşaklarımda hissetmek muazzam bir duyguydu. Ter ve Cansu’nun amından akan sular beni de sırılsıklam etmişti. Bu şekilde onu ne kadar siktiğimi hatırlamıyorum ama ikimiz de çok yorulmuştuk. Cansu’nun birkaç kez boşaldığını anlayabiliyordum ve sıra bendeydi. Onu koltuğa domalttım ve önümde oluşan muhteşem manzaraya bakarak arkadan Cansu’yu pompalamaya başladım. O hafif yayvan ama tam olması gerektiği gibi yuvarlak kalçasının her darbemde dalgalanması hayatımda bugüne kadar aldığım en büyük zevkti. Bu görüntüye ve Cansu’nun sırılsıklam amına daha fazla dayanamadım ve baraj kapaklarını açtım. Öyle güçlü boşaldım ki bir saniyeliğine Cansu’nun ağzından döllerim gelir mi acaba diye düşündüm. Tabii ki böyle bir boşalmanın ardından tekrar koltuğa yığıldım ve amından akan döllerimi silmeye çalışan ama başarısız olan Cansu’ya baktım. Üstüme yattı ben de onu kollarımın arasına sardım. Bir süre konuşmadık sonra da bir şekilde kendimizi yan yana yatarken bulduk. Daha fazla dayanmamız zordu ikimiz de tek kelime edemeden uykuya daldık.

**

Sabah uyandığımızda ikimiz de çırılçıplak birbirimize sarılmış vaziyetteydik. Ben Cansu’dan önce uyandım ve içimde bir endişenin yükselişine tanıklık ettim. İkimiz de sarhoştuk, hatta Cansu’nun başlattığına yemin edebilirim ama bu olay arkadaşlığımızı bitirebilir miydi? Cansu hemen gitmek isteyebilir miydi? Pişman olur muydu?

Tüm bu sorular Cansu’nun uyanmasıyla birlikte rafa kalktı. Cansu uyandı, bana baktı, kendine baktı ve gülümseyerek şöyle dedi;

“Bu tatilin sıkıcı geçme ihtimali kalmadı.”

Ben Esra telefonda seni boşaltmamı ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir